GizemceKeşiflerTravel & Food

Berlin Gezi Rehberi

2020 Ekim ayında Berlin’e yaptığımız ilk turistik geziyle başlayan Berlin Gezi Rehberi hikayemiz bir buçuk yıl sonra buraya taşınmamızla birlikte giderek büyüyen bir hikaye haline geldi. İçinde yaşadıkça Berlin’de gezilecek yerler denildiğinde akıllara gelen klasikleşmiş noktaların yanında az bilinen ama şehrin ruhunu daha iyi anlayabileceğiniz yerleri sürekli olarak keşfetmeye devam ediyorum. Dolayısyla bu yazıyı devamlı olarak güncellenen, gerçek anlamda yaşayan bir yazı olarak düşünebilirsiniz. Berlin’de gezilecek yerler denildiğinde aklınıza Gizemce Keşifler gelene kadar durmak yok!

Bu yazıda turist olarak geldiğinizde Berlin’de gezilecek/görülecek yerleri, yeni taşınanlar için alternatif önerileri, bizzat deneyimleyerek keyif aldığım yerleri bulabileceksiniz. Konaklama, ulaşım, alışveriş gibi diğer detayları merak edenleri Berlin Genel Bilgiler yazıma beklerim.

Berlin’e ilk turist olarak geldiğimizde -gelecekteki evimiz olacağını bilmeden- her milletten insan ile karşılaşabileceğiniz, uluslararası çeşitliliğin yüksek olduğu, yemşeyil ve kültürel bir şehir olarak hafızamda yer edinmişti. Taşındıktan sonra da bu izlenimlerimiz değişmedi. Sanırım Almanya içinde herhangi bir şehre yerleşebilecekken burayı seçmemizin en önemli sebepleri bunlar oldu.

Berlin’i gezmeden önce şehrin ruhunu anlayabilmek için İkinci Dünya Savaşı ve sonrasını kapsayacak şekilde Almanya tarihine biraz göz gezdirmenizi öneririm. Özellikle Soğuk Savaş zamanı hakkında az da olsa bilgi sahibi olmak size Berlin’deki turistik noktaları gezerken oldukça yardımcı olacaktır.

Berlin demek kültür harmanı demek. Bence herhangi bir kültürü anlamanın önemli noktalarından biri de yemeklerini denemek. Her bir deneyimimizle giderek büyüyen Berlin Yemek Notları yazım da gezerken çok işinize yarayacak.

Berlin tam bir büyük şehir olsa da turistik noktaları birbirine yakın olduğu için 3 günde normal bir tempoda, yorulmadan gezebilirsiniz. Eğer vaktiniz varsa turistik noktaları daha sindire sindire dolaşmak, rotanıza alışveriş için vakit ya da müze eklemek isterseniz süre tabi ki uzayacaktır. Ortalama olarak 5 gün dersem sanırım abartmış olmam.

Berlin gezi planınızda +1 gününüz var ise bu günü Potsdam’a ayırmanızı şiddetle tavsiye ediyorum. Potsdam Gezi Rehberi’mde tüm detayları bulabilirsiniz. Almanya içinde daha uzun vaktiniz varsa da Hamburg görülmesi gereken şehirlerden biri, üstelik Berlin’e de çok yakın konumda. Hamburg Gezi Rehberi yazımda tüm deneyimlerimi bulabilirsiniz. Almanya içindeki gezilerimin hepsine toplu olarak buradan ulaşabilirsiniz.

Berlin Gezilecek Yerler

Sıra geldi Berlin’de gezilecek noktalara. Tüm noktaları aşağıdaki haritada işaretledim. Konumlarına buradan ulaşabilir, haritayı kaydederek geziniz sırasında da kullanabilirsiniz.

Aceleniz varsa gezilecek yerler için aşağıdaki maddelere tıklayarak açıklamalarına hızlıca da gidebilirsiniz.

1. Brandenburg Kapısı (Brandenburg Tor)
2. Reichstag Building (Parlamento Binası)
3. Berlin Katedrali (Berliner Dom)
4. Doğu Yakası Galerisi (East Side Gallery)
5. Alexanderplatz  
6. Berliner Fernsehturm
7. Checkpoint Charlie
8. Müzeler Adası

9. Katledilen Avrupalı Yahudiler Anıtı (Holocaust Memorial)
10. Kreuzberg
11. Tiergarten
12. Gendarmenmarkt
13. Yıkık Kilise (Kaiser-Wilhelm-Gedachtniskirche)
14. Ihlamurlar Altında (Unter den Linden)

15. Belediye Binası (Rotes Rathaus)
16. Berlin Hayvanat Bahçesi (Berlin Zoological Garden)
17. Prenzlauer Berg
18. Mauerpark
19.Tempelhof
20. Pasaje Arte Independiente
21.Treptower Park ve Soviet War Memorial Treptow
22. Charlottenburg Sarayı
23. Grunewald
24. Memorial and Museum Sachsenhausen
25. Mügelsee
26. Wannsee

1. Brandenburg Kapısı (Brandenburg Tor)

Berlin’de gezilecek yerlerin başında Brandenburg Tor geliyor. Merkezi bir noktada yer aldığı için gezinize ilk olarak buradan başlamayı düşünebilirsiniz. Tabi bu popülerlik kalabalığı da beraberinde getiriyor. Buranın fotoğrafını boşken çekmek imkansız gibi bir şey. Şehrin simgelerinden biri olduğu için mutlaka görülmesi gereken bir yer olarak listenize almalısınız. Gündüz mimarinin detayları net görünse de gece ışıklandırma ile başka bir boyuta geçen bir yer. Meydanda bulunan bir kapı olduğu için görmek için herhangi bir ücret ödemiyorsunuz, saat sınırlaması da bulunmamaktadır.

Günümüzde turistler için gezi noktası, yerel halk için etkinliklerin/kutlamaların vazgeçilmez noktası olan Brandenburg Kapısı’nın tarihi 18. yüzyıla kadar uzanmaktadır. Kapı, Prusya Kralı II. Friedrich Wilhelm’in emriyle yapılmıştır ve Prusya Krallığı’nın sembolü haline gelmiş ve daha sonraları Almanya’nın sembolü olmuştur. Napolyon Savaşları sırasında Berlin’e giren Fransız ordusu, zaferlerini kutlamak amacıyla Brandenburg Kapısı’nın altından geçmiştir.

20. yüzyıl boyunca, Brandenburg Kapısı birçok tarihi olaya tanıklık etmiştir. Soğuk Savaş döneminde Berlin Duvarı’nın bir parçası olarak Doğu ve Batı Berlin arasında bir sembol haline gelmiştir. 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılmasından sonra, Brandenburg Kapısı, Almanya’nın birleşmesinin sembolü olarak yeniden önem kazanmıştır.

Kapıdan Tiergarten tarafına geçip ana caddeden ilerlediğinizde “Victory Column” isimi anıta ulaşacaksınız. Bu anıt da Berlin’in simgeleri arasında yer alıyor. 67 metre yüksekliğinde savaş zaferleri için yaptırılan anıtın üzerinden 360 derece şehir manzarasını izleyebilirsiniz ancak bunun için 250’den fazla merdiven çıkmayı ve 4 Euro ödemeyi göze almalısınız.

2. Reichstag Building (Parlamento Binası)

Turistik ziyaretlere açık olan nadir parlamento binalarından biri olma özelliğinin yanı sıra mimarisi ile de göz dolduruyor. İkinci Dünya Savaşı sırasında harabe bir hale gelen bina Doğu ve Batı Berlin birleşmesinden sonra tadilat yapılarak bugünkü haline kavuşmuştur. Binanın içi ücretsiz ziyaret ediliyor ancak tepesinde bulunan cam kubbesine çıkmak için önceden rezervasyon yapmakta fayda var. Saat 08:00 ile 00:00 arasında ziyarete açık.
Biz gittiğimizde hemen önünde bulunan yeşillik alan ve binanın merdivenleri bilmediğimiz bir nedenden ötürü görsel olarak oldukça itici olan bariyerlerle çevriliydi. Umarım siz gittiğinizde özgürce o güzel çimlerde oturabilirsiniz.

3. Berlin Katedrali (Berliner Dom)

İkinci Dünya Savaşı sırasında yüksek hasar gören yerlerden biri de Berlin Katedrali, şu an o kadar güzel duruyor ki eski fotoğraflarını gördüğümde şok olduğum yerlerden biri. Dışı oldukça etkileyici, içi için 15 Euro vermeniz gerekiyor. Bugüne kadar neo-barok tarzda çok fazla katedral gördüğümüz için iki kişi için 30 Euro vererek içine girmeyi tercih etmedik. Bence oldukça afiş bir fiyat, kimse de bu parayı vermemeli. Önünde bulunan yeşil alanda bir süre vakit geçirince insanların içine girmek yerine etrafında takıldığını gözlemledik. Bu düşüncemde yalnız değilim bence.

Katedralin en üstüne çıkabilmek için kişi başı 15 Euro’nun üzerine bir de 270 basamak çıkmanız gerekiyor. Panoramik bir Berlin manzarası görmek isteyenler tercih edebilir tabi. Her gün saat 10 ile 18 arasında ziyaret edebilirsiniz.

4. Doğu Yakası Galerisi (East Side Gallery)

1990 yılında şehri ikiye ayıran Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra özellikle bir kısmını bırakarak üzerini grafitiler ile renklendirilmişler. Sokakta olan bir galeri olduğu için herhangi bir giriş ücreti alınmıyor. 1.3 kilometrelik duvarın bu kısmının bırakılmasındaki amaç yaşananların şehir halkı tarafından unutulmaması. Üzerindeki grafitiler de duvarı protesto ve gelecek için umut içerikli eserler. En popüler gratifi de aşağıda göreceğiniz “Fraternal Kiss“‘tir (aşağıdaki fotoğraf). Doğu ve Batı Berlin’in başkanlarının kucaklaşarak öpüştükleri gratifinin önünde fotoğraf için kuyruk olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim.

Şüphesiz görülmesi gereken bir nokta.

Berlin’in bir çok yerinde Duvar’dan kalıntılar ile hediyelik eşya yapıldığını göreceksiniz. Muhtemelen gerçek değiller ama bence Berlin’den hatıra kalacak güzel bir hediye olabilirler.

Buraya kadar gelmişken duvarın başlangıcında yer alan Oberbaumbrücke‘yi gözden kaçırmayın derim. Benim Berlin’de en sevdiğim köprü olur kendisi. Özellikle kanalın kenarında yer alan Universal Music’in binasının önüne doğru geçip baktığınızda çok başarılı.

5. Alexanderplatz

Alexanderplatz, 7/24 yaşayan, alışveriş ve yemek noktaları ile çevrili, tusitlerin göz bebeği ve şehrin ünlü meydanlarından biri. Özellikle hafta sonraki ekstra kalabalık oluyor ama sokak müzisyenleri eşliğinde burada bir mola verilebilir bence. Diğer turistik yerlere yakınlığından dolayı planınıza çok rahat dahil edebileceğiniz bir konumda. Fotoğrafta gördüğünüz Dünya Saati meydanda bulunan dikkat çekici yapılardan biri.

6. Berliner Fernsehturm

Alexanderplatz’da bulunan Berlin’in Televizyon Kulesi’den şehrin manzarasını 360 derece olarak yukarıdan izleyebilirsiniz. Kişi başı 16,5 Euro’ya kulenin üstüne çıkarak eşsiz bir manzaraya tanıklık etmeyi isterdik ancak fiyat bir manzara noktasına göre oldukça yüksek geldi bize. Berlin’deki ücretli turistik noktaların içine tek tek girmek istersek planladığımız bütçeyi oldukça aşacağımız için tercih etmedik açıkçası.

7. Checkpoint Charlie


Berlin Duvarı yıkılmadan önce kullanılan üç tane geçiş noktalarından biri Charlie’dir. Halkın geçişi oldukça insanlık dışı yöntemlerle engellenerek önemli devlet adamları dışında geçişe izin verilmeyen bir dönem düşünün. Avrupa’nın, özellikle Almanya’nın en karanlık dönemlerinden biri sanırım. Soğuk savaş döneminde oldukça gergin durumların yaşandığı bu noktada şimdi askerler fotoğraf çekilmek için bekliyor. Bizim şansımıza gittiğimizde askerler yoktu ama buraya turistlerin ilgili oldukça yüksek.

8. Müzeler Adası

Eğer Berlin’de uzun süre kalmayı planlıyorsanız buradaki müzelere özel bu adacıktan sadece geçip gitmeyip zevkinize ve kaç gününüz olduğuna göre içlerinden seçerek bir kaç tanesini görün derim. Müzeler için ayrı bir yazı yazmayı planladığım için detaylarına orada yer vereceğim.

Berlin müzeleri hakkında bilmeniz gereken en önemli şey müzelerin her ayın ilk Pazar gününde ücretsiz olması. Ücretsiz olduğu için kalabalık oluyor ama bütçenizi zorlamamak için erken saatlerde giderseniz kalabalığın bir kısmını atlatmış olursunuz.

Müzeler Adası’nda Bode Museum, Neues Museum, Alte Nationalgalerie, Altes Museum ve Pergamon Museum‘ı görebilirsiniz. Pergamon Museum yani Bergama Müzesi’ni ve onunla bağlantılı olan Panaroma Müzesi’ni (konum olarak Müzeler Adası’nın biraz dışında yer alıyor) görebildik şimdiye kadar. Bergama Müzesi’nde vakti zamanında devlet büyüklerimizin bile isteye kendi elleri ile sattığı Zeus Sunağı olduğu için listemize almıştık ancak 2027 yılına kadar tadilatta olduğu için kendisini henüz göremedik. Panaroma Müzesi’nde sunağın teknolojiyle buluşmasını görebilirsiniz. Bence ikisi aynı günde görülmesi gereken müzelerden.

9. Katledilen Avrupalı Yahudiler Anıtı (Holocaust Memorial)

Biraz da olsa Yahudiler’in burada neler yaşadığını biliyorsanız tabut şeklinde yapıların içine doğru yürüdükçe yükselmesi, gri rengi sizi de benim gibi etkileyecektir. Tartışmalı bir anıt olsa da o insanların burada çektiği acıları kabullenip böyle bir anıt yapılması bile bence büyük bir adım.

10. Kreuzberg

Berlin içindeki küçük İstanbul diye boşuna söylememişler. Berlin kültürü ile İstanbul kültürü harmanlandığı için oldukça farklı bir sonuç çıkmış ortaya. İlk geldiğimizde sadece bir akşamımızı burada geçirebilmiştik, taşındıkta sonra defalarca gelip doya doya tadını çıkarmış biri olarak söylüyorum: Eğer vaktiniz varsa hem gündüzünü hem de akşamını deneyimlemelisiniz.

Koskoca mahalle Gizem, zaman kazanmak için bize tam konum var derseniz görülecek yerlerini şöyle özetleyebilirim: sıcak bir havada Berlin’deyseniz kanal kenarında mutlaka gezin. Statthaus Böckler Park ve Admiralbrücke çok keyiflidir. Bu bölgede yerliler gibi marketlerden içeceğinizi alıp kanal kenarında, köprü üzerinde takılabilirsiniz. Ayrıca bu bölgede dolaşırken çok fazla ikinci el mağazasına, pazarına denk gelmeniz mümkün.

Mahalledeki bir diğer turistik nokta meşhur “Kreuzberg Merkezi” yazsının bulunduğu köprü. Fotoğraf çekim açısını asla istediğim gibi yakalayamadığım yer. Bir gün araç trafiğine kapalı vs denk gelirsem çok sevineceğim çünkü düzgün bir açı için yolun tam ortasından çekmek gerekiyor.

11.Tiergarten

Saatlerce gezebileceğiniz büyüklükte bir park. İlk gezdiğimizde en az 2 saatimizi buraya ayırmıştık, çünkü her ne kadar şehir gezmeye gelsek de doğada olmayı ayrı seviyoruz. Keşke İstanbul’un merkezinde de böyle parklar olsa diye iç geçire geçire dolaşırken İstanbul’a böyle parklar gelmiyorsa biz Berlin’e geliriz diyip buraya yerleştik. 🙂 Şaka bir yana gerçekten en sevdiğim şehir parklarından biri burası. Berlin’e yerleştikten sonra da her fırsatta kendimizi buraya atıyoruz. Kışın gelecekler bahar ve yaz aylarındaki kadar keyif almayabilirler, o yüzden burayı pas geçebilirsiniz bence.

Parkın içinde yer alan gölde yukarıda gördüğünüz sandallarla gezmeniz mümkün. Bir de bu göl manzaralı “Café am Neuen See” isimli restoran/kafede bir şeyler yiyip içerek bu manzaranın tadını çıkarmanızı şiddetle tavsiye ederim.

12. Gendarmenmarkt

Güzel mimari sevenlerin uğraması gereken bir meydan. Eğer şanslı iseniz bu meydanda açık hava konserine ya da farklı bir sokak etkinliğine denk gelebilirsiniz. Noel zamanı geleceklere Berlin’in en büyük Noel pazarlarından birinin buraya kurulduğunu özellikle belirtmem lazım. Genelde giriş ücretli oluyor, her sene değişiyor.

13. Yıkık Kilise (Kaiser-Wilhelm-Gedachtniskirche)

Savaşın izlerini üzerinde barındıran, özellikle tamir edilmeyen anıt olarak bırakılan bir kilise. Yine Almanlar’ın yaşadıkları zor savaş yıllarını unutmamak için kasıtlı olarak bu şekilde bıraktıkları tarihi yapılardan biri. Turist olarak ilk geldiğimde beni etkileyen yapılardan biri olmuştu. Hala yanından her geçtiğimde fotoğrafını çekerim, mutlaka listenize almanızı öneririm.

14. Ihlamurlar Altında (Unter den Linden)

İki yanı ıhlamur ağaçları sıralanan bir bulvar burası. Brandenburg Kapısı’ndan Berlin Katedrali’ne doğru giderken zaten buradan geçmiş olacaksınız. Yol üzerinde avlusunu çok beğendiğim bir de üniversite yer alıyor. Adı “Humboldt University of Berlin” biz tesadüfen görmüştük. Geçerken buraya da bir göz atın derim.

15. Belediye Binası (Rotes Rathaus)

1869’da tamamlanan bu devasa Neo-Rönesans kırmızı tuğlalı bina Berlin’in ana Belediye Binası. Görseline bayılıyorum buranın, her geçtiğimde gözümü alamıyorum. Berlin’de bu tarz binalara pek denk gelmeyeceksiniz, siz de doya doya bakın derim. Girişi ücretsiz, içeride sergilere, etkinliklere denk gelmeniz mümkün.

16. Berlin Hayvanat Bahçesi (Berlin Zoological Garden)

Hayvanat bahçeleri bana hep hayvanlara iyi davranılmayan yerler olarak geldiği için genelde gezi listelerime dahil etmem ancak çocuklu ailelerin tercih ettiğini bildiğim için Berlin listesine eklemeye karar verdim. Çocuk söz konusu olunca işler değişiyor, bu konuda büyük konuşmak istemem.

Tiergarten’ın hemen yanında bulunan hayvanat bahçesinde bazı hayvanların (koyun, keçi vs.) içeride serbest bir şekilde dolaştığını görünce baya şaşırmıştım. Belki de benim düşündüğüm hayvanat bahçesi algısını yıkan bir sistemleri vardır, araştırmak lazım.

Konumuza dönecek olursak, şehrin merkezinde bulunan kolayca ulaşabileceğiniz bu hayvanat bahçesi hakkında tüm bilgilere (ücret, saatler vs.) buradan ulaşabilirsiniz.

17. Prenzlauer Berg

Sıra geldi yavaştan buranın yerlisi olmaya başlayan benim naçizane önerime. Burası şirin kafeleri, leziz restoranları, birbirinden çeşitli ikinci el mağazaları ve orijinal tasarımlı ürünler bulabileceğiniz butiklerin yer aldığı bir mahalle. İtiraf etmem gerek, burası bana biraz Kadıköy, Moda havası veriyor. Tam anlamıyla aynı değil tabi ki, bir kere denizi yok!

Kafe ve restoran önerilerim için sizi Berlin Yemek Rehberi‘ne davet ediyorum. Mahalle içinde ilgi alanınıza giren diğer yerleri bulmak için de Google Maps üzerinde kısa bir gezi yapmanızı öneriyorum. Bizin eski evimiz buraya yürüyüş mesafesinde olduğu için sık sık yolumuzu buraya çevirip yürüyüş yapıyorduk.

18. Mauerpark

Prenzlauer Berg’e yolu düşenler bu parka da mutlaka uğrasın derim. Yerlilerin hafta sonunu geçirdiği, mangal yapmanın serbest olduğu (her parkta izin verilmiyor), sokak sanatçılarının normal bir performansının bir anda parti ortamına dönüşme potansiyelinin olduğu, Berlin’in kozmopolit ruhunu görebileceğiniz bir park olarak özetleyebilirim burayı.

Bir de her hafta Pazar günü buraya meşhur bir ikinci el pazarı kuruluyor. Benim gezmekten en çok keyif aldığım ikinci elcilerden biri burası.

19. Tempelhof

Tempelhof, 1936 ve 1939 Avrupa’nın en büyük havaalanı olarak tasarlanmış eski bir havaalanı. Günümüzde insanların çimlere uzandığı, paten kaydığı, uçurtma uçurabilir, bisiklete bindiği bir yer haline gelmesini yaşanan siyasal olaylara ve Berlin’in nüfusunun artmasına borçlu. Burası aynı zamanda mangal yapıp piknik yapmaya izin verilen parklardan biri, tabi belirlenen alanlarda.

Turistik amaçla gelenler için olmazsa olmaz bir yer değil ancak aklınızın bir köşesinde kalsın diye ekledim.

20. Pasaje Arte Independiente

Önünden geçerken bu insanlar nereye gidiyor böyle diye merak edip tamamen tesadüfen keşfettiğimiz bu pasajı nasıl olur da bugüne görmem diye uzun bir süre hayıflanmıştım. Tamamen Berlin ruhuna özgü bir pasaj burası. Grafitiler, stikerlar, özgün detaylarla girer girmez sizi içine çekecek.

Pasajın içinde bir kaç tane bir şeyler içebileceğiniz mekan bulunuyor. Burada bir içeceklik de olsa keyif yapın derim. Bunun dışında pasajda Haus Schwarzenberg ve ILL Galleries isimli sanat galerilerine denk geleceksiniz. Kapılarında isimleri yazmıyor anca Google Maps’te konumları yer alıyor. Bir kaç defa ücretsiz sergilere denk gelmişliğimiz var buralarda, bir kontrol edin derim.

21. Charlottenburg Sarayı

1695-1699 yılları arasında inşa edilen saray şehrin bir tık dışında kalıyor ancak ulaşımı merkezden oldukça kolay. günümüzde oldukça etkileyici bir koleksiyona sahip saray müze hizmet vererek ziyaretçi kabul ediyor. Önünde yer alan bahçesinin güzelliği de dillere destan durumda. Müze kısmını dört mevsim ziyaret edebilirsiniz ancak bahçe kısmı tabi ki kış aylarında yeşil olmayacak, burası için bahar ve yaz ayları daha mantıklı olacaktır. Bilet ve diğer detaylara buradan ulaşabilirsiniz.

22. Treptower Park ve Soviet War Memorial Treptow

Sıra geldi Berlin’deki ikinci favori parkıma. Gezilecek noktalara çok uzak değil, hava güzelse mola noktanız olarak kullanın bence. Biraz yürümeli biraz dinlenmeli park içinde neler yapabileceğinizi söyleyeceğim hemen.

Parkın girişinden yani Sbahn’dan indiğiniz andan itibaren kanal kenarından yürüyün, burada kanalda tur yapabileceğiniz tekneleri, kanoları vs göreceksiniz. Yine çok ilerlemeden atıştırmalık bir şeyler yiyebileceğiniz minik kulübelerle karşılaşacaksınız. Hatta burada gözleme yapan teyzelere bile denk gelmeniz muhtemel, hangi günler oradalar tam bilmiyorum ama çok lezzetli yaptıklarını söyleyemeyeceğim maalesef. İtalyan, İspanyol, uzak doğu sokak atıştırmalıkları yapan klübeler de bulunuyor. Bunlardan bir şeyler alıp biraz daha yürüyerek kanal kenarında banklara ya da çimlere oturarak yiyebilirsiniz. Biraz daha sahilden yürüdükten sonra Almanya’nın meşhur bira bahçelerinden birini göreceksiniz “Zenner Biergarten und Weingarten”, burada da mola verebilirsiniz. Bira bahçesinin çok az ilerisinde bir adacık göreceksiniz. Adacıkta bulunan kuleye köprüden geçerek ulaşabilir. Köprü altında yer alan şirin bir diğer bira bahçesini de tercih edebilirsiniz. Burada şezlongumsu sandalyeler var, Almanlar güneşli hava gördüğü anda buraya kendini atıyor. Bu noktaların her birini deneyimlemiş biri olarak hepsi benim bebeğim diyebilirim. O gün gözünüze hangisi cazip gelirse onu tercih edin bence.

Parkın içine doğru ilerlediğinizde bir Sovyet Anıtı ile karşılaşacaksınız, burayı da tamamen tesadüf bir şekilde görmüştük. O kadar görkemli ki dayanamayıp araştırmaya giriştik. Anıt, II. Dünya Savaşı sırasında Berlin’i ele geçirmek için ölen 80.000 Sovyet askeri için yapılmış. Oldukça geniş bir alana yayılması ve bu kadar devasa detaylarla süslenmiş olması baya ilgimizi çekti. Daha önce de dediğim gibi Berlin’e gelmeden önce yakın tarihi ile ilgili kısa bir bilgi edinmenizi şiddetle tavsiye ediyorum. Göreceğiniz yerler çok daha anlamlı olacaktır.

23. Grunewald

Evet biraz da şehir merkezinin bir tık dışında yer alan ama kolayca ulaşabileceğiniz yerlerden bahsedelim. Grunewald, devasa bir orman. Hangi mevsimde giderseniz gidin farklı atmosferi ile size ayrı keyif aldıracak bir yer. Biz kış mevsimi için tikimizi attık, diğer mevsimlerde de görmeyi sabırsızlıkla bekliyoruz.

İçindeki küçük göller, hayvan gözlem noktaları, içinde bulunan bira bahçesi ile doğanın içinde keyifli zaman geçireceksiniz. Ancak uyarmam gereken bir nokta var. Buraya geliş yolunuz, burada geçireceğiniz vakiti vs düşündüğümde tüm gününüzü alabilecek bir yer olduğunu özellikle belirtmek isterim. Yani ekstra bir vaktiniz varsa burayı planınıza dahil edin yoksa hiç sıkıştırmayın derim. Bizim rotamız şöyle oldu Sbahn Grunewald istasyonunda inip Grunewald Tower’a kadar uzunca bir süre yürüdük. Daha sonra bu kulenin hemen altındaki kafede mola vererek dönüş yolunu yine Sbahn durağına kadar yürüyerek yaptık. Siz isterseniz bu kulenin önünde bulunan otobüslerle de şehir merkezine dönüş yapabilirsiniz.

24. Memorial and Museum Sachsenhausen

Tarihle yakından ilgiliyseniz ya da Almanya’nın bir zamanlarki despot yönetim şekliyle insanlara neler yaptıklarını net bir şekilde görmek isterseniz Memorial and Museum Sachsenhausen’i mutlaka listenize dahil edin. Eğer benim gibi empati yönü kuvvetli biriyseniz buraya gittikten sonra uzun bire etkisinden çıkamayacağınızın garantisini veririm. Burası tarih kitaplarında okuduğumuz, filmelerde gördüğümüz o meşhur Nazi kamplarından yalnızca biri. Kapısında “Çalışmak Özgürleştirir” yazarak insanları burada köle haline getirirek çeşitli işkenceler deneyler yapıp, canice öldürdükleri yer şeklinde açıklasam sanırım yanlış olmaz.

Buraya ulaşım biraz zahmetli, şehirler arası trenle yakındaki tren istasyonuna gidip biraz yürümeniz gerekiyor. Toplamda yolculuğun ortalama 1 saatinizi alacağını söyleyebilirim. Giriş ücretsiz, saatleri vs kontrol edebilmeniz için sitesini buraya bırakıyorum. Girişte satılan broşürler baya bilgilendiriciydi, ücreti 50 cent. Sesli rehber de bulunuyor, onun ücreti de 3,50 Euro. Tamamını gezmeniz 3-4 saatinizi buluyor. Genelde açık alanda bir noktadan diğerine giderek gezilen bir müze olduğu için kış aylarında sert bir güne denk geldiyseniz burayı plana almayın derim, gezmekte zorlanırsınız. Yazın gelecekler de şapka güneş gözlüğü vs unutmasın derim.

25. Mügelsee

Berlin’in meşhur göllerinden birine geldi sıra. Mügelsee etrafında yürüyüş yapabileceğiniz, bahar ve yazlarında inanılmaz keyifli bir göl. Yine şehrin dışında olduğunu belirtmem lazım. Eğer doğa yürüyüşü yapmayı seviyorsanız mutlaka listenize alın derim. Gölün üzerinde ulaşım için kullanılan bir tekne bulunuyor, Google Maps’te duraklarını görebilirsiniz. Herhangi bir duraktan ona mutlaka binin. İnanılmaz keyifli evlerin önünden geçirip size güzel hayaller kurduracak bir tekne bu.

Bize göldeki rotamız şu şekilde oldu: Toplu taşıma ile göle gidip kenarına geldiğimizde Spreetunnel Friedrichshagen’e doğru yöneldik. Böylece gölün kuzey batısından başlayıp sırayla batısına ve güneyine doğru gölün kıyısından yürüdük. Karadan gidebileceğimiz son noktaya kadar yani gölün güney doğusuna kadar ilerleyip Müggelhort durağından feribota bindik. Feribot 20 dakikada bir aynı duraktan geçiyor. Gölün etrafında sürekli olarak tur atıyor. Ücreti 9 Euro.

Feribottan indiğimiz durağın ismi Müggelwerderweg. Bu durakta inmeseniz bile bu tarafa gelmenizi şiddetle tavsiye ederim, buradaki evler inanılmaz güzel.

26. Wannsee

Berlin’in etrafında bu kadar çok göl olduğunu ve Berlinliler’in yazın sıcak havalardan bunaldıkça kendini göllere attığını buraya taşındıktan sonra öğrendik. Buraya taşındığımız ilk yaz yeni taşındığımız için tatil planı yapamamıştık ve inanılmaz sıcak havalara denk gelmiştik. Biz de bir hafta sonu gölde serinlemeyi deyelim dedik ana ilk ve son denememiz oldu. İçindeki otlar, dibinin balçık gibi olması, rengi ve birlikte yüzdüğümüz kazlar, ördekler derken bir daha böyle aksiyonlara girmemeye kadar verdik. Bu tamamen kişisel tercihlerle alakalı. Belki aranızda denemek isteyen olur diye listeye eklemek istedim.

Göl üzerinde bizim tercih ettiğimiz plaj “Strandbad Wannsee”. Giriş ücreti 5 Euro. İçerisi büyük bir kompleks, birden fazla yiyecek içecek alabileceğiniz yerler bulunuyor. Tuvalet, duş vs de var. Plaj kısmı tabi ki yapay ama kumu yumuşacık. Pazar günü gittiğimiz için baya kalabalıktı ama yine sıcak bir Berlin gününde güneşlenmek için vs değerlendirebileceğim bir yer olarak hafızamda yer etti.

Yeni keşiflerde görüşmek üzere.

Yorum Yapabilirsiniz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir