Hatay her ne kadar gastronomisi ile meşhur olsa da gezilecek muazzam noktaları var. Oldukça köklü bir tarihe tanıklık etmiş bu noktaların her birini gezmeden minik bir araştırma yaparak gelirseniz gözünüze bambaşka görünüyor. M.Ö 43.000 yıllarında yaşandığına dair kanıtlar mevcut olan bir yerin tarihinde ne sürprizler saklı olduğunu bir bilseniz. Ben önceden araştırma şansı bulamadım ama bir noktadan diğerine yürüyerek ya da araç ile geçtiğimiz zamanki boşluklarda gideceğimiz yeri araştırarak oradaki vakti değerlendirdim. Elbette bu yöntem yorucu oluyor, eğer vaktiniz varsa plan yaptığınız sırada bunları araştırırsanız sizin için daha pratik olacaktır. Araştırdıklarımın özetini her bir başlık altında toparlamaya çalıştım. Her bir başlıkta sizin için altın değerinde bilgiler mevcut.
Hatay sizin için yemek demek ise ve “Benim karnım nerede doyacak?” diye düşünüyorsanız sizi hemen bir önceki yazım olan Hatay Yemek Notları‘na alabilirim. Tüm bilgileri paylaştığım Instagram hikaye serim de çok işinize yarayacaktır, ona da buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.
Öncelikle “Hatay’a ne zaman gidilir?” sorusunu açalım biraz. Konum itibariyle yaz aylarında kavurucu sıcaklar hakim bölgeye. Kış aylarında da yağmur çamurda rahat gezilmesi çok mümkün değil. Eğer sadece yemek için gidiyorsanız kış aylarını da tercih edebilirsiniz ancak aralıksız yemek yiyemeyeceğiniz için aralara da gezi noktalarını serpiştirerek bir rota hazırlarsanız daha mantıklı olacaktır. Bu durumda geriye bahar ayları kalıyor gezmek için; Mart, Nisan, Mayıs, Eylül Ekim ve Kasım en ideal aylar. Biz Şubat ayında giderek resmen kumar oynadık. Hava durumu yağmurlu gösterse de şansımıza çok az yağmura denk geldik. Hava sıcaklığı da gündüz 15-17 derecelerdeydi, akşam 5-7’ye kadar düştüğü için yanınıza kalın bir şeyler almanızda fayda var.
Bence Hatay gezisini komple tamamlayabilmek için iki defa gitmek gerekiyor. İlk olarak yukarıda belirttiğim gibi bahar aylarında rahat yemek yemek ve gezmek için. İkinci ziyaret de deniz ve doğa noktaları için yaz aylarında olmalı. Keşfedilmeyi bekleyen öyle güzel mavilikler ve yeşillikler var ki bu Hatay’a son gidişim olmayacak. Deniz ve doğa noktalarını için mutlaka ikinci planımı yapmam lazım.
Gezimizi yağmurlu olacağını beklediğimiz hava şartları değil rötar yapan uçamızın birazcık baltaladığını özellikle belirtmek istiyorum. Bence hem yemek hem de gezi noktaları için Hatay’a 3 gün ayırılması en ideali olur. Biz bu 3 günü 2 güne sıkıştırarak sağlam bir risk almış olduk. Eğer uçak 3 saat kadar rötar yapmasaydı herhangi bir sorun olmayacaktı ancak bu 3 saatlik rötar hemen gezi hem de yemek noktalarını azaltmamıza sebep oldu. Alternatif olarak cuma günü akşam gidilerek cumartesi güne erken başlanıp pazar da geç saatte dönülebilir. Ama bizim gibi cumartesi sabah gidip pazar dönme planlarınız varsa olası rötar durumu planları karıştırabileceğini unutmayın derim.
Gelelim konaklama konusuna, biz avlusunun güzelliğine vurulduğumuz için Kavinn Butik Otel‘i tercih ettik. Vakit kısıtından dolayı avlunun fotoğrafını çekemedim, merak edenler için Instagram hesabını buraya bırakıyorum. Odaları çok küçük olduğu için uzun süreli konaklamalar için tavsiye etmem ama bizim gibi bir gece kalacaksanız idare edilebilir. Eski Antakya Evleri diye adlandırılan bölgede yer alıyor konumu. Bu bölgede oteller yoğunlukta olduğu gibi kafe ve restoranlar da çok fazla. Konaklama yerinizi burada tercih edecekseniz aklınızda bulunsun gece 12’ye kadar müzik sesini her yerden duyabilirsiniz. Kavinn’e özel bir durum olmadığı için bu kısmı genel düşünmenizi tavsiye ederim. Kahvaltısı ortalama düzeydeydi ama çalışanları çok ilgiliydi, otoparkı yoktu.
Gezi noktalarına geçmeden bir diğer önemli konuya da değinmek istiyorum. Biz Hatay’a iner inmez havaalanında araç kiralayarak 2 günü geçirdik. Bence araçsız bu kadar zamanda tüm noktalara erişim imkansız gibi bir şey. Plan yaparken bunu da göz önünde bulundurmanızda fayda var. Ayrıca merkezde halka açık bir otopark mevcut değil, özel otoparkları tercih etmek zorundasınız. Bu nedenle otoparkı olan bir otel tercih etmeniz daha mantıklı olabilir.
Genel Bilgilerden sonra sıra geldi keşif noktalarımızdan bahsetmeye. Aceleniz varsa gezilecek yerler için aşağıdaki maddelere tıklayarak açıklamalarına hızlıca da erişebilirsiniz.
1. Hatay Arkeoloji Müzesi
2. Titus Tüneli
3. Beşikli Mağara
4. Yeşilyazı Asma Köprü
5. Harbiye Şelalesi
6. Saint Pierre Kilisesi
7. Cehennem Kayıkçısı
8. Vakıflı Köyü
9. Musa Ağacı
10. Aziz Simon Manastırı
11. Uzun Çarşı
12. Habibi Neccar Cami
13. Eski Antakya Sokakları
14. The Museum Hotel
15. Batıayaz Kanyonu
1. Hatay Arkeoloji Müzesi
Müze sever olmak başka Hatay Arkeoloji Müzesi’ni gezmek başka bir olay bence. Müzelere burun kıvıranlardan olsanız bile bu müze bir şans vermenizi hak ediyor. Şimdiye kadar gezdiğim en güzel müzeydi diyebilirim. İstanbul’daki arkeoloji müzesi de güzel ancak buranın çok başka bir havası var. İnsanı geçmişe götüren orada hayal kurdurabilen bir konsepti var. Bazı kazılarda resmen bir evin neredeyse bütün bir odasını çıkarabilmişler. Haliyle gezerken hayal kurmamak imkansız gibi bir şey.
Giriş M.Ö. 43.000 yılında Hatay’da bilinen ilk yaşamın başladığı Meydan Köyünde bulunan Üçağızlı mağarası canlandırılmasından oluşuyor. Sasani, Helenistik, Selevkos ve Roma dönemine ait bir çok eserin yanı sıra geniş bir mozaik müzesi aynı zamanda burası. Hatta mozaik konusunda dünyada birinci sırada yer alıyor. Özellikle lahitlerin bulunduğu alan oldukça dikkat çekici. Antik çağda ölülerin gömülme şekilleri hakkında bir çok bilgi edinebilirsiniz bu alanda.
Açılan bölümlerde, 10 adet alan canlandırması, 86 adet heykel, 6 adet sütun ve sütun başlığı, 1340 metrekare mozaik, yazıtlar, mil taşları, lahitler, 6 adet maket ve 58 adet vitrin içerisinde, binlerce metal, seramik ve cam eser sergileniyor. Her geçen gün yenileri eklenerek koleksiyon genişletiliyor.
Giriş Müzekart sahiplerine ücretsiz, Müzekart’ınız yoksa kişi başı 40 TL. Haftanın her günü açık, 08:30 ile 17:00 saatleri arasında ziyaret edilebilir. Konumunu buraya bırakıyorum.
2. Titus Tüneli
Musa Dağı’nda esirlerin çekiç ve murç yardımıyla dağı oyarak şekillendirdiği Titus Tüneli’nin büyüsünün fotoğraflar sayesinde size kadar geldiğine eminim. Hatay seyahatimizin en keyif verici gezi noktasıydı benim için. Hikayesi de zamanında Roma İmparatoru Vespasian’ın şehrini sel ve taşkınlardan korumak için yaptırmasına dayanıyor. Tünel sayesinde suyun yolu değiştirilerek şehir koruma altına alınmış.
M.S. 69 yılında inşa edilmeye başlanan tünel M.S. 81 yılında tamamlanmış. Bu dönemde Roma tahtında Vespesianus’un oğlu Titus oturduğu için onun ismi ile anılmaya başlanıyor. Hatay’ın Samandağ İlçesi Çevlik Örenyeri içinde bulunan tünel 1380 metre uzunluğunda, 7 metre yüksekliğinde ve 6 metre genişliğinde.
Tünelin tabanı birazcık sulu ama taşların üzerinden ya da susuz noktalardan çok rahat yürüyebildik. Ayakkabılarınızın illa su geçirmeyen bir ayakkabı olmasına gerek yok, altı çok kaygan olmasın yeter.
Giriş Müzekart ile ücretsiz, kartı olmayanlar için kişi başı 15₺. Her gün ziyarete açık 08:30 ile 17:00 saatlerinde ziyaret edebilirsiniz.
Konumunu buraya bırakıyorum.
3. Beşikli Mağara
İsmini içerisininde bulunan beşik şeklinde mezardan alan mimari yapının aslında zamanın önemli insanları için yaptırılan bir mezarlık olduğu biliniyor. Çevlik Örenyeri’nin içerisine girmişken buraya da uğramanızı tavsiye ederim. Sütunlar uzaktan göz doldururken yakından göreceğiniz detaylar size dönemle ilgili bilgiler verecektir.
Fotoğrafta gördüğünüz kahverengi korkuluklar bundan bir kaç yıl öncesine kadar yokmuş ve insanlar içeriyi de komple dolaşabiliyormuş. Bu şekilde korunmaya alınması bence en mantıklısı olmuş.
Titus Tüneli ile Beşikli Mağara arasında bir çok küçük tezgah göreceksiniz. Kendi tarlalarındaki ürünleri satıyorlar, Hatay’a özgü ürünleri buradan satın alabilirsiniz.
4. Yeşilyazı Asma Köprü
İlk gördüğüm anda hiç güven duyamadığım bu köprünün üzerinde neredeyse yarım saat geçirdim diyebilirim. Sallanmasından korkmamak çok zor ama bir süre sonra güven hissini veriyor size. Fotoğraf, drone çekimi, video çekimi derken resmen yarım saati devirmişiz burada.
Asi Nehri üzerine çelik halatlarla kurulan 30 metrelik köprünün asıl amacı çiftçilerin karşıya geçişini kolaylaştırmakmış ancak zamanla fotoğrafçıların uğrak noktası haline gelmiş durumda.
Merkeze ortalama 45 dakika uzaklıkta, konumunu buraya bırakıyorum.
5. Harbiye Şelalesi
Doğa severlerin mutlaka listesine eklemesi gereken bir yer. Etrafı işletmelerle sarılmış olsa da hala görülmeye değer bence. Sezonda kalabalık olduğu için günün erken saatlerinde gitmenizde fayda var. Girişin serbest olduğu bir doğal nokta olduğu için istediğiniz saat ve günde ücretsiz olarak ulaşabilirsiniz.
Böyle tarih dolu topraklarda efsaneler de bol oluyor. Harbiye Şelalesi için de halk arasında dolaşan bir efsane söz konusu. Zamanın birinde Apollon bir gün Harbiye Şelalesi çevresinde gezerken Defne adında güzel bir kız ile karşılaşıyor. Defne’den görür görmez etkilenen Apollon, Defne ile sohbete başlıyor. Güzel kızın etkisinden bir türlü çıkamayan Apollon onunla beraber olmak, onu korumak istiyor. Defne ise böyle bir ilişkiye sıcak bakmıyor. Apollon ısrarcı olunca Defne kaçıyor, Apollon kovalıyor. Defne sonunda yoruluyor ve yere eğilip toprağa yalvarmaya başlıyor. Toprak anadan koruma isteyen Defne’nin isteği gerçekleşiyor ve Defne’nin gövdesi ağaca dönüşürken kolları dal oluyor, saç telleri ise yapraklar olarak yer alıyor. Günümüzde halk arasında Defne’nin gözyaşları şelaleden akan sular olarak düşünülüyor.
Merkeze ortalama 10 dakika uzaklıkta, konumunu buraya bırakıyorum.
6. St. Pierre Kilisesi
Dünyanın ilk mağara kilisesi olarak bilinen St. Pierre Kilisesi Hristiyanlık için oldukça önemli bir yapıdır. Hz. Isa’nın 12 havarisinden olan St. Pierre buraya gelerek Hristiyanlığı yayma çalışmalarına başlamıştır. Ayrıca ilk Hristiyan kelimesinin bahsedildiği yer burasıdır. St. Pierre Kilisesi, 1963 yılında Papa VI. Paul tarafından “Hac yeri” ilân edilmiştir.
Giriş Müzekart ile ücretsiz, kartsız 40 TL’dir. Her gün açık olup 08:30 ile 16:30 arasında giriş yapabilirsiniz, kapanış saati 17:00.
Konumunu buraya bırakıyorum.
7. Cehennem Kayıkçısı
St. Pierre Kilisesi’nin hemen girişinde Cehennem Kayıkçısı’nın tabelasını göreceksiniz. Tabelayı takip ederken bir 10 dakika yürüyüş ile meşhur kayaya ulaşabilirsiniz. Kaya dağın kenarında olduğu için yürüyüş yolu biraz tırmanış gerektiriyor. Herhangi ayakkabı ile çok rahat çıkabileceğiniz bir yolu var.
Fotoğrafta da gördüğünüz gibi kayadan ibaret olduğunu belirtmem gerekiyor, asıl ilginç olan buranın hikayesi. Yunan Mitolojisi’nde ismi geçen Cehennem Kayıkçısı Haron kabarmasıdır göreceğiniz kayalık. Bu kabartmanın yapılış sebebi de zamanında şehri etkisi altına alan veba salgınından korunmak. O dönemlerde hastalıktan kurtulmak için kahinlere danışılmış ve kahinler de şehre tepeden bakacak bir maske kabartmasının şehri salgından kurtaracağını öne sürmüş. Bunun üzerine çalışmalara başlanmış ancak kabartma bitmeden salgın sona erince yarım kalmış. Boynu bükük kalan kabartmamız tüm Antakya’yı tepeden görecek şekilde yerinde duruyor. Etrafı çevrili durumda değil, herhangi bir ücret ya da saat kısıtı bulunmuyor. St. Pierre Kilisesi’ne gelmişken görülebilir.
8. Vakıflı Köyü
Türkiye’nin tek Ermeni Köyü olma özelliğini koruyan Vakıflı Köyü sizi sıcak sokakları ve insanları ile içine çekecek. Köy kahvesinde dinlenerek çay içebilir, Vakıflı köyü Kooperatifi’nden köylülerin kendi el emeği olan ürünlerden satın alabilirsiniz. Köyün içinde bir de kilise bulunuyor, gelmişken onu da görmenizi tavsiye ederim.
Köylünün ürettiği ürünlere sitesinden de bakarak sipariş verebilirsiniz. Sitenin linki için buraya tıklayabilirsiniz. Köyün konumunu da buraya bırakıyorum.
9. Musa Ağacı
Efsaneler şehri Hatay’ın hikayeleri bitmiyor. Musa Ağacı’nın hikayesi de adında da anlaşılacağı üzere Hz. Musa’ya dayanıyor. Efsaneye göre Hz. Musa asasını buraya vurarak su çıkardığını ve çıkan su ile beslenen bu ağacın 3 bin yıllık geçmişi olduğuna inanılıyor. Ağacın hemen yanında bulunan çeşmeden da hala o çıkan suyun aktığına inanılıyor.
Ağacın yanında bulunan kooperatiften yöresel ürünleri satın alabilirsiniz.
Konumunu buraya bırakıyorum.
10. Aziz Simon Manastırı
Ücretsiz olarak ziyaret edebileceğiniz bu manastırı vaktimiz yetmediği için planımızdan çıkarmak zorunda kaldık. Rötarın ilk kurbanı burası oldu. Yine de araştırmaların sonucunda öğrendiğim bilgileri gidecekler için paylaşmak istiyorum.
Erken Hristiyanlık hac merkezi olarak kabul edilen ve “Stilitler Tarikatı”nın kurucusu Antakyalı St. Simon tarafından dini eğitimler verilmek üzere kurulan manastır. Aynı zamanda inzivaya çekilmek için de kullanılan bir yer olduğu için merkezden uzak bir konumda yer alıyor. Günümüze yıkıntıları kalmış olsa da görülmeye değer bir nokta.
Konumunu buraya bırakıyorum.
11. Uzun Çarşı
Nar ekşisi, biber salçası, domates salçası, kırma yeşil zeytin, tuzlu yoğurt, Antakya peynirleri (yassı, dil, örgü, çökelek), taze kekik (zahter) ve daha bir çok Hatay ürününü bulabileceğiniz bir çarşı burası. Her şeyi olduğu gibi çarşısı da tarihi tabi ki.
Cami, kilise, havra üçgeni arasında kalan önemli bir merkez olarak görülür bu çarşının tarihi İpek Yolu’na kadar dayanıyor. Zamanın önemli ticaret yolu olan Tarihi İpek Yolu bu çarşıdan geçmekteymiş. Yaklaşık 3,5 km uzunluğunda olan çarşının 2000’i geçtin esnafı olduğu söyleniyor.
Pazar günleri çoğu dükkan kapalı olduğu için hafta sonu gideceklerin mutlaka Cumartesi günü buraya uğramasını tavsiye ederim.
Konumunu buraya bırakıyorum.
12. Habibi Neccar Cami
Bir tarihi yerden ötekine geçiş yapıyoruz. Antakya’nın 638 yılında Müslüman Arapların eline geçtiği dönemde inşa edilmiştir. Bugünkü Türkiye sınırları içerisinde inşa edilen ilk cami olduğu kabul ediliyor. Avlusundan mutlaka geçmenizi öneririm, oldukça mistik bir havası var.
Kurtuluş Caddesi’nde bulunan cami Hz. İsa’nın havarilerine ilk inanan ve bu uğurda canını veren bir Antakyalı’nın adını taşımaktadır. Bu olay Kur’an-ı Kerim’de Yasin Suresi’nde de geçmektedir.
Konumunu buraya bırakıyorum.
13. Eski Antakya Sokakları
Eski Antakya Sokaklarını gezmek için özellikle bir şey yapmanıza gereken olmayacak. Gideceğiniz bir restoran veya kafe illa ki burada olacak. Kurtuluş Caddesi’nin bir tarafı böylesine özenle korunurken diğer tarafı buranın tam tersi olarak salaş bir halde kaderine terk edilmiş gibiydi. Antakya’nın her sokağı böyle muhteşem olmadığı gibi her insanı da oldukça sıcak değil. Eski Antakya Sokakları tarafında bir sorun yaşayacağınızı sanmıyorum ama caddesinin karşısını dolaşırken dikkatli olmanızı öneririm.
İsmi geçmişken Kurtuluş Caddesi’nden de bahsetmeden olmaz. Kendisi dünyanın ilk aydınlatılan caddesi olarak biliniyor. Cadde üzerinde restorasyon çalışmaları yapılarak bazı evler eski tarzına uygun olarak yenileniyor. Tamamlandığında burayı yeniden gezmek için sabırsızlanıyorum.
Konumunu buraya bırakıyorum.
14. The Museum Hotel
Hem müze hem de otel olarak düşünebilirsiniz burayı. Fiyatları bizim bütçemizi aştığı için burada konaklamadık ancak önceden bakarsanız belki uyguna gelebilir. Dünyanın en büyük tek parça zemin mozaiğinin bulunduğu otelin müze bölümüne girişini konaklamasanız da yapabiliyorsunuz. Otelin yorumları oldukça etkileyiciydi, restoranının da başarılı olduğunu bir çok kişiden duydum. Eğer bütçeniz uygun ise konaklama için burayı önerebilirim. Tarihi dokuları bozmadan da yenilikçi yapılar ortaya konulabildiğinin başarılı bir örneği olarak hafızamızda yer edindi.
Bizim vaktimiz kalmadığı için uğrayamadığımız yerlerden biri oldu burası. Bir sonraki gidişimizde konaklama noktamız olması ümidi ile listemize attık. Otel müşterilerine ve Müzekart sahiplerine müze bölümünün girişi ücretsiz, otelde konaklamıyor ve Müzekart’ınız yoksa giriş 40 TL. Haftanın her günü 08:00 ile 17:00 saatlerinde ziyaret edebilirsiniz.
Konumunu buraya bırakıyorum.
15. Batıayaz Kanyonu
Hatay planını yaz aylarında yapanlar için bonus bir önerim var. Ben deneyimlemediğim için detaylandırmıyorum ancak minik bir Google araştırması ile buraya giderek deneyimlemenizi tavsiye ederim. Deneyimlerinizi benimle de paylaşmayı unutmayın.
Yeni keşiflerde görüşmek üzere.
Yorum Yapabilirsiniz