GizemceKeşiflerTravel & Food

Likya Yolu’nda 5 Gün: Aperlai-Kaleköy 5. Gün

Serinin son yazısını yazarken Likya Yolu’nun son günündeki benzer duyguları yaşıyorum. Yorgunluktan bitap düşmüş ama hayallerine bir tik daha attığı için mutlu olan birinin parmaklarından dökülenleri okuyorsunuz. Bu yolun aklıma ilk düştüğü günden beri çıkmamasına değdiği bir 5 gün geçirdim. Bilinmeyen yollar, maceralar, bitkiler, hayvanlar derken 5 günün sonunda inanılmaz bilgi birikimine sahip olduğumu anladım. Tam olarak doğanın bir parçası olduğumuzu yeniden hatırlattığı için Likya Yolu’nda emeği geçen herkese teşekkürlerimi sunuyorum. Ve biliyorum ki bu yol 5 gün ile kısıtlı kalmayacak. İleriki yıllarda diğer parkurularını da yürümek için elimizden gelen tüm çabayı sarf edeceğiz.

Bir önceki gün konakladığımız Aperlai ile ilgili bolca bilgi verdiğimiz ve yeni günümüzü komple içeren aşağıdaki Youtube videosunu da ilk fırsatınızda izlemenizi tavsiye ederim. Ayrıca Likya Yolu için yazdığım tüm yazılarıma buradan, görsel ve anlık detay sevenler için de Instagram’dan da paylaştığım hikaye serisine buradan kolayca ulaşabilirsiniz.

Son günün getirdiği psikolojiyle ve havanın sıcaklığının ciddi oranda artmasının etkisiyle 12 kilometrelik parkur bize iki katı uzunluğunda gibi geldi. Sabah 9 civarında yola koyulmuştuk. Bir süre bize eşlik eden denizi bu parkurda sık sık gördük. İçimiz açıla açıla yürürken bize kuşlar, eşekler, sincaplar, inekler, keçiler ve daha göremediğimiz bilimum hayvan eşlik etti.

“Sıcak yarımadası” olarak adlandırılan bölgenin parkur yapısı gereği uzun ağaçlar yolunuzun kenarında kalmadığı için gölgeye hasret yürüyorsanız. Genel olarak kızıl toprağa serpiştirilmiş iri taşların yanından geçerek ya da üzerinden atlayarak devam etti yolumuz. Kaş’tan sonraki en kolay parkurdu bizim için sadece sıcaklığın artması bizi olumsuz etkiledi. Kolay olan bu parkurun tam anlamı ile tadını çıkaramadık diyebilirim.

Yol üzerinde hayvanlarla yaşadığımız iki olumsuz durumdan bahsetmek istiyorum. Birincisi bir önceki yürüyüş gününde yılan görmemiz bizi gerçekten çok etkiledi. Gördükten sonra uzun bir süre her çalılığa korku ile bakmamıza sebep oldu. O korkuyu attıktan bir süre sonra aslında yılanın sizinle hiç bir ilgisi olmadığını sadece kendi yolunda ya da yuvasında olduğunu idrak ediyorsunuz. Bu yol üzerinde sizi tehdit olarak görmedikleri sürece zarar vermeyeceklerdir. Yavruları, yumurtaları vs varsa yılan gördüğünüzde arkanıza bakmadan kaçın derim, o zaman ciddi anlamda tehlikeli olabilirler.

Yılan dışında bu parkurda domuzlarla yaşadığımız bir maceramızı anlatacağım sizlere. Belki başına gelen olursa aldığımız aksiyon işine yarar. Yürümeye başlamadan önce domuz görürsek neler yapabileceğimizi araştırmıştık. En çok önerilen yüksek bir yere çıkmamızdı. Aksilik o ki bu parkurda ne yüksek kayalık ne de uzun ağaçlar vardı. Yolda sohbet ede ede ilerlerken birden domuz sesi duydum. Patika dar olduğu için tek sıra halinde yürüyorduk ve önden ben gidiyordum. Daha önce de yakından domuz gördüğüm için sesini çok net tanıdım. Ancak atladığım şey bu domuz tek başına değildi, ilk sesi duyduktan sonra dikkat kesildiğimde bir sürü ile karşılaştığımı anladım. Hemen Uğur öne geçti çünkü ben aklımda “Ne yapacağız şimdi?” sorusuyla boğuşurken donup kalmıştım. Etrafımızda tırmanabileceğimiz bir ağaç yoktu. Kayalar da yeterli yükseklikte değildi. Birimizin aklına elimizdeki batonların altında bulunan metal uçları kayalara vurmak geldi. Çıkardığımız sesle birlikte domuz sürüsünün patikanın iki yanına dağıldığını duyduk. Sesler tamamen yok olana kadar kayalara vurmaya devam ettik. Yüzlerini hiç göremesek de onların da en az bizim kadar korktuğunu hissedebiliyordum. Ve domuzlardaki bu korkunun getirdiği savunma aksiyonlarını düşündükçe içimdeki korku daha da arttı. Yılan görmek beni bu kadar etkilememişti çünkü alacağım aksiyon arkama bakmadan koşmaktı. Domuzdan kaçmak için ya yüksek bir yere çıkmak ya da zikzak çizerek koşmak gerektiğini biliyorduk. Etrafında çalışlıklar ve kayalıklar olan bir patikada zikzak koşmanız imkansızken üzerine bir de uzun ağaç yoksa bulduğunuz tüm çözümler işe yaramamış oluyor. O an işte devreye insan beyni giriyor. Taşlara vurmak tamamen bilinçaltımızdan gelen bir savunma güdüsüydü çünkü bu bilgiyi hiç bir yerde okumamıştık.

Bu kadar olumsuz şeylerden bahsetmek yeterli yolumuzu anlatmaya devam edelim. Saatlerimiz 1’e yaklaştığında uzun bir mola vermeyi planladığımız Üçağız‘a varmış olduk. Burası daha çok teknelerin olduğu minik bir sahil beldesi. Kaleköy’e buradan küçük tekneler ile de ulaşım sağlanabiliyor. Uzun bir mola vermek ve güzel bir yemek yemek için bir çok alternatifiniz var burada. Biz yaklaşık bir saat mola verip iyice dinlendik. Üçağız içinde dolaşırken aşağıdaki şekilde belde ile bütünleşmiş kalıntılara da rastalayacaksınız.

Sıcaktan eriyen beyinlerimizi toparlayıp yola koyulduk. Buradan sonra yolumuz yarım sat asfalttan devam etti. Genelde düz ve yokuş aşağı olduğu için oldukça kolay bir yoldu.

Asfaltın bitiminde bir tersane göreceksiniz, tersaneden sonra toprak yol ve Kaleköy’e ulaşacağınız tırmanış sizi bekliyor. Merdiven şeklinde taşlara basarak yaptığımız bu tırmanış bizim için çok yorucu değildi. Her bir tırmanışta farklı bir antik kalıntıyla da karşılaşınca dikkatiniz farklı bir yöne kayarak yorgunluğunuzun üzerinde durmuyorsunuz.

Kaleköy’e vardığımızda saat 3 civarındaydı, minik bir kale gezisi yapıp kendine has güzelliği olan denizinde uzun uzun yüzdük. Eğer planınızda Kaleköy var ise burada mutlaka ama mutlaka denize girmelisiniz. Yol üzerinde yüzebileceğiniz en güzel denizlerden biri kendisi. Ayrıca burada konaklarsanız, konakladığınız otelin kanosunu kullanarak eğlenceli vakitler geçirebilirsiniz.

Aşağıdaki manzarayı görmek için kaleye çıkmanız gerekiyor. Zaten kalenin çok yakınından geçtiğiniz için aşağıya doğru inmeden dolaşmak mantıklı olacak. Kaleye çıkış Müzekart ile ücretsiz, kartı olmayanlar için 17.5 TL. Buraya kadar gelmişken görülmesi gereken yerlerden biri bence.

Kaleköy’e ulaşım biraz zorlayıcı olduğu için ve dillere destan güzelliğe sahip olduğu için burada konaklama diğer yerlere göre daha maliyetliydi. (Kaleköy ile ilgili daha detaylı bir yazı paylaşmayı planlıyorum o yüzden burada yüzeysel bahsedeceğim.) Biz 1 gece için kahvaltı ve odaya 900 TL ödedik. Talep ederseniz sizi Üçağız’dan tekne alıp Üçağız’a geri bırakıyorlar. Sadece yürüyüş için buradan geçeceksem açıkçası bu kadar yüksek bir ücreti vermezdim. Bizim için son nokta olmasından ve yürüyüşten sonra bir günlük deniz tatili istediğimizden dolayı bu ücreti göze alabildik. Sizin burada tatil yapmak ya da keyif yapmak gibi bir düşünceniz yoksa sadece konaklama ve kahvaltı için yüksek bir tutar. Yürümeye devam edeceksiniz Kaleköy gibi turistik bir yer yerine Üçağız’da Kaleköy’den bir sonraki parkurda konaklama seçeneklerini değerlendirebilirsiniz.

Her güzel şeyin bir sonu olduğunu kabullenmek ve yeni güzel şeylere tutunarak devam etmek mottolarımdan biri. Çok keyif aldığım gezilerden ya da aktivitelerden sonra yeni bir hayalin peşinde koşarak modumun düşmesine izin vermiyorum. Likya Yolu gerçekten çok keyif aldığım aktivitelerden biriydi. Hayatımın en çılgın aktivitelerinden biri olarak anılarımda hep yer edinecek. Biliyorum ki bu anıların güzelliği bir gün yine Likya Yolu ile buluşmamızı sağlayacak.

Yeni keşiflerde görüşene kadar kendinize çok iyi bakın ve takipte kalmayı unutmayın.

Yorum Yapabilirsiniz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir