GizemceKeşiflerTravel & Food

Potsdam Gezi Rehberi

Sakin, huzur dolu, kültürel, bol yeşillikli, cıvıl cıvıl kuş sesleri ve ferah sokaklar olarak özetleyebilirim Potsdam’ı. Her sokağında farklı yerlerden esintiler buldurarak tam 29,388 adım attırdı bize bu şirin şehir. Günün sonunda ayaklarımız isyan etse de ruhumuz doymuş bir şekilde keyifle ayrıldık Potsdam’dan.

Brandenburg Eyaleti’nin başkentini yürüyerek gezecekseniz 1 günden fazla vakit ayırmanızı öneririm. Rotanız gereği burada konaklamak isterseniz aşağıdaki arama butonundan hızlıca aradığınız oteli bulabilirsiniz.

 

En yaygın geziş şekli bisiklet, (bence de en mantıklısı bu yöntem) koşuşturmadan 1 dünde çok rahat gezebilirsiniz. Şehrin hem düz oluşu hem gideceğiniz yerler arasındaki mesafeler hem de devasa büyüklükteki parkların içinde gezmenin keyfi bisiklet ile çok başka olacaktır. Kiralama işlemini Potsdam tren istasyonunun çıkışından yapabilirsiniz, uzun uzun sıralanmış bisikletler hemen gözünüze çarpacaktır.

Şehri keşfederken rehberli yürüyüş, bisiklet, scooter turları gününüzü daha planlı kullanmanıza yardımcı olabilir. Alternatif olarak farklı etkinliklere katılmayı düşünenler ya da şehre farklı bi perspektiften bakmak isteyenler için Get Your Guide’ın bot turlarını tavsiye ederim.

%75 yeşil alanlarla ile %25 binalarla kaplı Potsdam’a trenle ya da otobüs ile ulaşım sağlayabilirsiniz. Biz Almanya’nın yaz ayları için yaptığı 9 Euro kampanyasından yararlanarak tren ile (S7) gitmeyi tercih ettik. Normal hızda trenler için geçerli bir kampanya olduğu için 50 dakikada ulaştık, hızlı tren tercih ederek ortalama 30 dakikada gidebileceğiniz hatlar da mevcut. Berlin planınıza çok rahat ekleyebileceğiniz bir mesafede yer alıyor, şehrin 1 günde gezilebilmesi geri Berlin’e kolay dönmek açısından da oldukça cazip. Eğer bu şehirin güzelliğinden daha önce haberim olsaydı ilk Berlin planımı çok farklı yapabilirdim. Berlin Gezi Rehberi yazımı da okumayı atlamayın derim. Hatta Almanya içinde daha çok vaktiniz varsa Hamburg da görülmesi gereken en güzel Almanya şehirlerinden biri. Hamburg Gezi Rehberi yazımdan da burası ile ilgili detaylara ulaşabilirsiniz.

UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde bulunan bu şehirin tadını en iyi şekilde çıkarmak istiyorsanız için bence en uygun zaman yaz ayları. Bisiklet sürüp nehir ve göllerin tadını çıkarmak kış aylarında zorlu olabilir. Bir şekilde yolunuz kış aylarında da düşerse parklarda biraz daha az vakit geçirip müzelerin içlerine vakit ayırarak gününüzü değerlendirebilirsiniz.

Konaklama konusunda Instagram üzerinden bir kaç soru aldığım için özellikle değinmek istiyorum. Potsdam’da konaklayabileceğiniz oteller mevcut ancak fiyat olarak çok uygun olduklarını söylemeyeceğim. Bu nedenle ana noktayı Berlin olarak belirleyerek buraya günü birlik gelmek daha mantıklı olacaktır.

Sıra geldi gezilecek yerlerin detaylarına, aceleniz varsa gezilecek yerler için aşağıdaki maddelere tıklayarak açıklamalarına hızlıca da erişebilirsiniz. Aşağıdaki sıralandırma aynı zamanda bizim Potsdam’daki gezdiğimiz notların sıralaması. Nereden başlayacağını bilemeyenler, siz de bu sıralamada gezebilirsiniz.

1.Freundschaftsinsel
2.Museum Barberini
3.Potsdam Museum
4.St. Nicholas’ Church
5.Filmmuseum Potsdam
6.Brandenburg Gate
7.Sanssouci Park
8.Church of Peace (Friedenskirche)
9.Sanssouci Palace
10.Orangery Palace
11.New Palace
12.Dutch Quarter
13.Nauener Tor
14.New Garden
15.Cecilienhof

1.Freundschaftsinsel

Herhangi bir blogda yer almayan, tamamen tesadüfen haritada görüp “hadi bir bakalım” dediğimiz adacığımız ile Potsdam turumuza başladık. Adacığın adı tam olarak Freundschaftsinsel olarak geçiyor. Almanca telafuzunu beni kesseniz şu an söylemem (ileride söyleyecek kıvama gelmem şart) ama içindeki çiçeklere bayıldım. Özenile özeline oluşturulmuş bu mini bahçedeki her çiçeğin yanında ismi yazıyor (tabi ki Almanca). Ortalama 15-20 dakikada dolaşabileceğiniz adacıkta bir de çocuklar için oyun parkı mevcut.

Konumunu buraya bırakıyorum.

2.Museum Barberini

Müzelere başlarken özellikle bir noktaya değinmek istiyorum. Potsdam’ı yürüyerek gezmeyi tercih ettiğimiz için vaktimiz müzelerin içine girmeye yetmeyeceği ile gitmeden önce yüzleşmiştik. Temmuz ayında, mükemmel bir Almanya havasında kapalı alanları dolaşmak da mantıklı gelmeyince müzeleri bir sonraki gelişimize bıraktık. Dolayısıyla müzelerin içleri hakkında daha önce giden kişilerin yorumlarını paylaşıp genel bilgiler vererek geçeceğim.

Almanya’daki en iyi sanat müzelerinden biri olarak görülen Barberini kapılarını 2017 yılında açmış. Bu kadar yeni olmasına rağmen böyle meşhur olması bende özel bir ilgi uyandırdı. Giriş biletini gitmeden resmi sitesinden de alabiliyorsunuz. Ücreti güne göre değiştiği için gün ve saat seçerek ücreti görmeniz için sitenin linkini buraya bırakıyorum.

Konumunu buraya bırakıyorum.

3.Potsdam Museum

Potsdam’ın tarihi ile ilgili her şeyi bulabileceğiniz bir müze, bu şehri tanımak için gidilebilecek en iyi adreslerden de biri. Giriş ücretsiz, pazartesi günleri hariç her gün 12:00-18:00 saatlerinde gezebilirsiniz.

Konumunu buraya bırakıyorum.

4.St. Nicholas’ Church

Tam önünde bulunana dikilitaş ile meydanın en dikkat çeken yapısı diyebilirim bu kilise için. 1830-1837 yılları arasında inşa edilmiş. Kubbesinin 77 metre yüksekliğinde olması ve rengi ilgimi çekti, Ukrayna’da gördüğümüz bazı kiliseleri de anımsattı bize. II. Dünya Savaşı sırasında büyük hasar almış olan kilise, 1981 yılına kadar onarılmamış. Kilisenin normal girişi ücretsiz ancak manzaralı kulesine çıkışın 5 Euro ücreti var.

Konumunu buraya bırakıyorum.

5.Filmmuseum Potsdam

Kostüm tasarımı, filme alma, düzenleme, ses tasarımı, makyaj gibi filme dair ne varsa herseye bulabileceğiniz Almanya’nın en eski film müzesi burada yer alıyor. İlgilileri mutlaka listesine alsın derim. Pazartesi günleri hariç 10:00-18:00 saatlerinde ziyaret edebilirsiniz.

Konumunu buraya bırakıyorum.

6.Brandenburg Gate

Adaşını Berlin’de de ziyaret ettiğimiz Brandenburg Gate’ten bir tane de Postdam’da var. 1770-1771 yıllarında en sevilen Kral II. Frederick tarafından inşa ettirilmiş olan kapı, neoklasik bir mimariye sahip ve Berlin’dekinden 20 yıl önce inşa edilmiş. Hem görsel güzelliği hem de tarihi açıdan önemi olan yerleri ayrı bir seviyorum.

Konumunu buraya bırakıyorum.

7.Sanssouci Park

Potsdam’ın en meşhur ve bence en güzel yerine geldi sıra. Ücretsiz girişi olan park özenile özenile yapılmış bahçeleri, sarayları, efsaneleri, uzun uzun yemyeşil yürüyüş yolları ile gönlümde taht kurdu resmen bu park. 300 hektar büyüklüğünde bir alana kurulmuş olan bu parka 3-4 saatimizi hızlı gezerek buraya ayırdık. O kadar büyüktü ki tüm günü bile burada geçirebilirdik.

Sarayı ile aynı ismi taşıyan park aslında saraydan bağımsız olarak zamanla düzenlenmiş. İsim aynı olduğu için birlikte gibi düşünülebilir, özellikle belirtmek isterim.

Bundan sonra bahsedeceğim 4 nokta da bu parkın içinde yer alıyor. Bu 4 noktaya geçmeden önce parkın içinde yer alan yel değirmeninin efsanesinden bahsetmek istiyorum.

Aşağıdaki kısım tamamen Sunay Akın’ ın yazısından alınmıştır.

Prusya Kralı II.  FrederickPotsdam ormanlarında gezinirken güzel ve  yüksek bir tepeye rastlar. Bu tepeye  görkemli bir saray yaptırmaya karar verir. Fakat tepede eski  bir değirmen de bulunmaktadır. Kral değirmeni satın alarak saray hayalini gerçekleştirmek ister. Fakat  değirmenin sahibi  satışa razı değildir. Kral  Büyük Frederick ihtiyar değirmenciyi satışa ikna etmek için, önce değirmene değerinin kat kat üstünde, bir bedel ödemeyi teklif eder. Değirmenci Sans-Souci“Hayır, değirmenim satılık değil, bu  benim tek geçim kaynağım. Burası bana büyük babamdan ve babamdan  miras kaldı. Ben de bu değirmeni  oğluma, ve torunlarıma bırakacağım ” der.
Kral bu cevaba kızar  ve  “ Sen benim Prusya Kralı olduğumu bilmiyor musun ?” diye sorar.
“Biliyorum, biliyorum” der değirmenci Sans- Souci,
Sen de benim bu değirmenin tapulu sahibi olduğumu biliyor musun?” diye anlamlı bir cevap verir.
Kral çok öfkelenir ve ”Senin tapulu mülkün de olsa,  ben burayı zorla alacağım. Bakalım o zaman ne yapacaksın?”der.
Değirmenci başını kaldırır ve atının üzerinde bütün ihtişamı ile duran Kral’a, sükunet içinde Sen kralsın ama Berlin’ de hakimler var der ve kralın teklifini sert sözlerle reddeder.
Neticede, ihtiyar değirmenci değirmenini satmaz ve kral da değirmeni zorla alamaz. Değirmenin hemen yanına  sarayını yaptırmak zorunda kalır. Günümüzde tepenin bulunduğu yerde büyük bir saray ve değirmen hala adaletin timsali olarak yan yana durmaktadırlar.
Kralın değirmene dokunmayarak hemen yanına sarayı yaptırması ile kral ve değirmenci dost olmuşlar ve kral her sabah güne sıcak ekmek kokularıyla uyanmıştır.
Bu eski  değirmen ve saray “koruma altında”  adalet tarihindeki yerini alır.
Bu hikayeden yıllar sonra, bir Osmanlı heyeti diplomatik ilişkileri geliştirmek için bu topraklara gelirler.  Heyetteki genç bir subay bildiği bu hikayeyi arkadaşlarına anlatır ve bu adalet sembolünü görmeyi önerir. Havanın soğuk olmasından yakınan, aslında  o akşamki eğlenceyi düşünen heyetten hiç kimse bu adalet simgesini gidip görmek zahmetine katlanmaz. Tek kişi hariç, o genç subay.. Bu genç subay tek başına gider ve uzun uzun sarayı ve değirmeni seyreder. İşte her zaman adaletin gücüne inanmış bu genç subay, Mustafa Kemal ATATÜRK’ ün ta kendisidir.

Parkın konumunu buraya bırakıyorum.

8.Church of Peace (Friedenskirche)

Parka girip ilk sağa döndüğünüze karşınıza direkt bu yapı çıkıyor. Yapının dışarıdaki detayları ve gizli avlusu bana Endülüs bölgesini anımsattı. Görmeden geçmemenizi şiddetle tavsiye ediyorum. Aslında kilise olarak kullanılan yapıya en büyük ilgi fotoğraf severler tarafından gösteriliyor, avlusunda kilisenin içindekinden daha fazla insan vardı.

Konumunu buraya bırakıyorum.

9.Sanssouci Palace

Sarayı yaptıran Kral II Frederick’ten biraz bahsetmek istiyorum. Kendisinin diğer krallardan farklı özellikleri varmış. Fransızca yazmayı ve konuşmayı seven, flüt çalmayı seven ve arkadaşı olan Bach’tan müzik dersleri alan, edebiyata ve tarih meraklı, diğer kralların aksine av, askerlik ve spora ilgi duymayan bir insandı. II. Frederick babası ölünce tahta geçtiğinde henüz 28 yaşında olmasına rağmen düşünce özgürlüğüne inandığı için basın sansürünü kaldırttı, din serbestliği tanıdı. Almanya’ya tarımda patatesi getiren kişidir. Patates yemeyen halkına patates yemeyi öğretmiş. Bu nedenle II Frederick’in mezarını ziyaret edenler mezara çiçek yerine patates getirirlermiş.

Sarayı da yukarıda Sunay Akın’ın yazısında bahsettiğim noktaya yaptırılmasını kendisi istemiş. Sanssouci ismi aslında ayrı yazılıyor ve “Sans Souci”‘nin kelime anlamı endişesiz, tasasız demektir.

Bu alanda benim en sevdiğim nokta bahçe oldu. Zaten insanlar da genelde en büyük ilgiyi bahçeye gösteriyor, özellikle saraya uzanan kat kat dizayn edilmiş üzüm bağlarına. II. Frederick zamanında barok tarzında yapılan bahçe daha sonraki hanedanlar döneminde değiştirilmiş ve İtalyan unsurlar bahçeye eklenmiş. Detaylarına hayran kalmamak mümkün değil.

Bahçenin girişi ücretsizken Saray’a giriş ücreti 14 Euro. Pazartesi günleri kapalı, diğer günler 10:00-17:30 saatlerinde ziyaret edebilirsiniz.

Konumunu buraya bırakıyorum.

10.Orangery Palace

1851-1864 yılları arasında inşa edilmiş olan saray, İtalyan Rönesans tarzıyla dikkat çekiyor. Sarayın ilham aldığı yapılar ise, Floransa’daki ünlü Uffizi ve Roma’daki Villa Medici’di. 300 metrenin üzerindeki genişliğiyle Parktaki en uzun bina olma özelliğini taşıyor.

Konumunu buraya bırakıyorum.

11.New Palace

Parkın içinde yürümeye devam ettikçe gördüğümüz yapılar gittikçe heybetli hale geliyor. Oldukça geniş ve ferah bir alana 1763-1769 yıllarında yapılmış olan Yeni Saray uzaktan bile göz dolduruyor. Bahçesinin genişliği ve heykellerle çevrili oluşu oldukça etkileyiciydi. Giriş ücreti 11 Euro, Pazartesi günleri kapalı, diğer günler 10:00-17:30 saatlerinde ziyaret edebilirsiniz.

Konumunu buraya bırakıyorum.

12.Dutch Quarter

Potsdam’ı ilk arıştırdığım sırada en çok şaşırdığım yer burası oldu. Brandenburg’da Hollanda tarzında evlerin ne işi vardı? Yapımı 1740’ta tamamlanmış 69 adet kırmızı tuğlalı Hollanda evinden oluşan bir bölgenin hikayesi I. Frederick’e dayanıyor. Efsaneye göre şu anda evlerin bulunduğu bölgeye Kral zamanında yeni evler yapmak istemiş ve aradığı ustaları Hollanda’da bulmuş. Ustalar da kendi ülkelerinin tarzında evler inşa ederek günümüzde Hollanda tarzı evlerin bulunduğu Avrupa’daki en büyük koleksiyonu Potsdam’a kazandırmışlar.

Konumunu buraya bırakıyorum.

13.Nauener Tor

Dutch Quarter’ın hemen yakınında “Yeni Kapı” olarak adlandırılan yapı 1755 yılında inşa edilmiş. Zamanında bu kapıyı askerler, tüccarlar, yöneticiler ve sanatçılar kullanmış. Günümüzde etrafındaki cafelerle, restoranlarla ve barlarla çevrili durumda. Rengi çok hoşuma gitmese de şekli masallardan fırlamış gibi. Kapının bir kısmı tadilatta olduğu tamamının fotoğrafını çekemedim.

Konumunu buraya bırakıyorum.

14.New Garden

Potsdam’daki bir diğer parka geldi sıra. Adı “Yeni Bahçe” olarak geçiyor ancak kendisi oldukça büyük. 253 dönümlük bir alan kaplayan Yeni Bahçe, şehrin en büyük ikinci parkı. Birçok görülmeye değer yapıya ve yere ev sahipliği yapan park, 18. yüzyılın sonlarına doğru oluşturulmuş. İçinde yer alan orta büyüklükte gölü ile oldukça güzel fotoğraflar çekmenize olanacak sağlayacak. Ayrıca gölde tekne, kano, yüzme etkinlikleri yapanları da gördük. Güzel bir havada gelirseniz bu şekilde de değerlendirebilirsiniz. Girişi ücretsiz.

Konumunu buraya bırakıyorum.

15.Cecilienhof

I. Dünya Savaşı sırasında inşa edilmiş olan Cecilienhof, mimarisi ile beni kendine çekti. Yazlık ev havası uyandırsada buranın tarihi önemi büyükmüş: 1945’te ABD (Truman), İngiltere (Churchill) ve SSCB (Stalin) arasındaki Potsdam Konferansı‘nın buluşma yeri olarak ün yapmış. II.Dünya Savaşı’nı bitiren Potsdam Konferansı burada yapılması da ayrı bir merak uyandırdı bende. Girişinin 25 Euro olduğunu okuduğumda tüm merakım gitti, diğer yerler bu kadar pahalı değilken neden burası bu fiyatta çözemedim.

Konumunu buraya bırakıyorum.

Almanya ve Avrupa içinde keşfedeceğimiz daha çok yer var. Takipte kalın.

Yorum Yapabilirsiniz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir